Yaylalar, Anadolu insanının, tarıma dayalı üretim döneminde ekonomik yönden mecbur olduğu yazlık yaşama mekanlarından biridir. Anadolu'da yaygın olan bir diğer yazlık geleneği de bağcılıktır. Ankara, Konya, Kayseri çevresindeki bağların tarihi, şehirler kadar eskiye dayanmaktadır. Özellikle Kayserimde bağcılık ekonomik ve toplumsal ilişkilerdeki yeri nedeniyle şehir kültürünün önemli bir unsuru olarak incelemeye değer nitelikler taşıyor.
Kaniş'de bulunan ve Tuhpia ülkesinin kralı tarafından Karum'lu bir tüccara yazılan tablet mektupta, kralın kendisine getirilen kumaşlar karşılığında Assur'lu tüccarlara ödedikleri arasında iki tulum şarap bulunmaktadır. Ayrıca çanak tabletler üzerine yazılmış sayısız borç senedinde, "bağ bozumunda ödemeli" ifadesi kullanılmıştır. Bu verilerden hareketle, dört bin yıl öncesinde Kayseri ve çevresinde bağcılık olduğu sonucuna varılmaktadır, (23)
Kadı sicillerine göre 17. yüzyılda Kayseri'deki bağ sayısı Ankara'dan daha fazla, daha büyük ve pahalıdır. Ankara'daki bağların büyüklükleri en fazla 15 ırgatlıktır. Kayseri'de ise 25-30 ırgatlık bağlar vardır. Ankara'da bağların çoğunluğu 8-10 ırgatlık, Kayseri'de 10-15 ırgatlıktır. Kayseri'de bir ırgatlık bağın ortalama değeri 3-5 Esedi kuruşu, Ankara'da 2-3 Esedi kuruşudur. Buna göre Kayseri'de ortalama bağ fiyatı Ankara'dakinin iki katıdır. Kayıtlara göre, 17. yüzyılda en ucuz bağlar Belbaşı Mevkiinde, en pahalıları ise Çay Bağlarındadır.(24)
Kayseri'de bağların Ankara'dan daha pahalı olmasının birinci sebebi 0 tarihte Kayseri'nin daha büyük bir şehir olmasıdır. 17. yüzyılda Ankara'nın 25 bin. Kayserinin ise 35 bin nüfusu vardı. Bu nüfusla Kayseri. Anadolu'da Osmanlı'nın Bursa'dan sonraki en büyük vilayetiydi. O dönemde 25 bin nüfuslu bir yerleşim, sadece Anadolu'da değil, tüm Akdeniz Bölgesindeki şehirler arasında bile azdı.
Bağların Kayseri'de Ankara'dan pahalı olmasının diğer sebepleri ise, Sarımsaklı Ovası ve çevresinde tarıma elverişli toprağın sınırlı olması ve bağların şehrin ekonomik ve sosyal hayatındaki rolünün fazla olmasıdır. Bağ sahibi olmak, neredeyse şehirli olmanın şartlarından biridir. Bu nedenle ekonomik imkanları uygun olan aileler bir bağ sahibi olmanın yolunu aramıştır. 11. Mahmut döneminde yapılan vergi reformu gereği, kazanç vergisine tabi olan mülklerin kaydedildiği 1834 tarihli Temettuat Defteri'ne göre. Kayseri'de vergiye tabi mülkü olan 4749 haneden 2326' sının bağı bulunmakladır.(25) Buna göre, 19. yüzyılın başlarında Kayseri'de yaşayan her iki aileden birinin bağı vardı.
Erciyes'in eteklerindeki hafit' meyilli arazilerden başlayarak. 1650 metre yüksekliğe kadar Erciyes'in kuzey yamaçlarındaki geniş vadiler ile Sarımsaklı Ovası'nın kuzey yamaçlarındaki Erkilet ve çevresi bağcılığa çok elverişlidir. Bağların, gerek ekonomik, gerekse sayfiye olarak, şehrin hayatında önemli yeri vardır.
Kayseri bağlarında başta üzüm olmak üzere, kayısı, elma, armut, dut kiraz, erik, badem, ceviz gibi meyveler bolca yetişir. Meyveler taze olarak tüketildiği gibi, kışlık için kurutulur, pekmez ve reçel yapılır. Sulanabildi bağlarda, sebze de yetiştirilir. İhtiyaç olanı kullanılır, bir kısmı bağı olmayıp da şehirde oturanlara hediye götürülür, geri kalanı satılır. Bağlar ailelerin meyve ve sebze ihtiyacım karşıladığı için önemlidir. Fakat esas değerleri, sayfiye yeri olmalarından gelir.
1950'den Önceki geleneksel Kayseri, yaz aylarında oturmaya fa/la elverişli değildi. Şehrin içinde halkın müştereken kullanacağı park ve bahçe yoktu. Dar ve çıkmaz sokaklar üzerinde, yan yana sıralanmış evler, yaz mevsimlerinde çok sıcak olurdu. Şehrin yerleştiği arazi düz ve kanalizasyon sistemi olmadığından her evin atık suyu bahçe ve avlusundaki fosseptik çukurunda toplanırdı. Ovada taban suyu yüksek olduğundan fosseptik çukurları suyu sızdırmaz, tez zamanda dolar ve sıcak havada çevreye pis koku yayardı. Sıcak yaz günleri karasinek, rüzgarın esmediği günlerde sivrisinek hayatı iyice güçleştirirdi.
Kayserili yazlan bağa taşınmayı dört gözle beklerdi. Bağı olmayanlar ekonomik durumu müsait ise küçük bir bağ ya da bahçe kiralardı. İlkbaharın serin ve yağmurlu günleri geçince bağa göçülürdü. Sıcak temmuz, ağustos ve eylül ayları yamaçlardan esen
rüzgarın serinliğinde geçirilir ve ekimde tekrar şehre inilirdi. Eskiden bağ evleri, taşlan yapılır, düz toprak damlı ve yüzleri şehre dönük olurdu. Ortalama bir bağ evinde, bir tokana, bir oda ile önü tamamen açık bir "örtme" bulunurdu. Varlıklı ailelerin evleri daha geniş ve tonoz damlı olur, "köşk" bölümü bulunurdu. 19. yüzyılda şehir evlerinde başlayan değişme, bağ evlerini de etkiledi. Zenginleyen aileler şehirde olduğu gibi bağlarına da çok bölümlü çok katlı ve lüks köşklü evler yaptırdılar.
Geleneksel bağ evlerinde, fonksiyon gösterişten önemlidir. Evler bir oda, bir tokana ve örtme olarak yapılır ve gerektiğinde yanına yeni birimler eklenerek genişletilir. Otomobil yaygınlaşmadan önce, bağlardan şehre hayvanlarla gidilip gelinirdi. Bu nedenle çoğu ailelerin bir eşeği veya atı olurdu. Ayrıca aileler inek besler, bağ evlerinde hayvanlar için ahır yapılırdı. Özetle ifade edilecek olursa, geleneksel bağ evlerinin, içi ve dışı tabiatla bütünleşmiş, sade, kolay kullanılır, gizliliği olmayan, altı, üstü, içi, dışı aynı anda hissedilen yapılar olduğu söylenebilir.
19. yüzyılda ticari kazancı artan aileler, daha geniş ve düzenli bağ evleri için bol paralar harcadılar. Özellikle Hıristiyan aileler, Talaş, Germir, Tavlusun, Endürlük ve Erkilet'de şehirdeki konaklarını andırır nitelikte görkemli bağ evleri yaptırdılar. Müslüman aileler de zenginleştikçe aynı yolu izlediler. Sanayileşmeyle birlikte, şehrin yeni semtlerindeki geniş ve lüks dairelerine taşman Kayserililer, mekan değişikliğini bağ evlerine de yansıttılar.
Kayseri bağları artık su ihtiyacım kışta doldurulan kar kuyularından karşılamıyor. Kurulan kooperatifler tarafından çıkarılan yeraltı suları, tüm bağlara düzenli şebekelerle dağıtılıyor, Taban suyu yüzeye yakın olan yerlerde, ihtiyacı olan suyu isteyen kendisi çıkarabiliyor. Şimdi bağlarda eskiye göre daha fazla su var, ulaşım imkanı ise kıyaslanamayacak kadar gelişti. Bu şartlar altında, ortalama Kayserili aileler, yazın sıcağını, bağın yeşillikleri arasında, fıskiye serinliğinde geçirebiliyor.
Yeni kuşaklar bağcılığa, babalarından ve dedelerinden farklı bir gözle bakıyorlar. Gençler arasında doğallığın eski moda olduğunu düşünen az değil. Eski taş yapılı tonoz örtülü evleri yıkıp şehirdekine benzer, betonarme apartmanlar yapıyorlar. İmarlı alan içinde kalan ve iki kat inşaat izni verilen bölgelerde, istisnasız üç kat çıkıyor, bir de üstüne teras konduruyorlar. Evlerin çoğunun, gecekondu bölgelerindeki kaçak yapılardan tek farkı, mübalağa derecesinde geniş, ayrıntılı süslü ve pahalıya mal olmalarıdır.


|